Bir projeden diğerine…
Terör örgütü PKK, 1984’ten beri ülkemize ve insanımıza çok sancılı günler yaşattı. Otuz yıl boyunca sayıları 40 bine varan insanımızın canını yitirmesine ve milyarlarca dolarlık milli servetin heba olmasına neden oldu.
Enerji kaynakları sıkıntısı
Enerji kaynakları sıkıntısı yaşayan Batı, petrol vahası Ortadoğu’ya yeni bir nizam vermek gerektiğini düşünüyordu. Ortadoğu coğrafyası, karmaşık dini yapı ve etnik unsurları içeriyordu. İran’daki dini rejim Irak lideri Saddam’a karşı tehdit olarak gösteriliyor ve her türlü desteği sağlanan Saddam İran üzerine saldırtılıyordu. 1980’de başlatılan savaş 1,5 milyon insanın kırılmasına neden oldu ama sekiz yıl süren savaşın galibi belli olmadı. Bölgenin çalkantılı olmasına devam edilecekti.
Savaş yıllarında Suriye’nin başında Hafız Esad bulunuyor ve o da bir ittifak görünümü altında Ruslar tarafından destekleniyordu. Batılılar, güç kullanmaktansa etnik yapıyı çalkalamayı tercih ettiler. Aşiretler arasına nifak soktular, mezhepçiliği körüklediler. 1982 yılında Baba Esad, Hama’da ilk toplu katliamı yaparak on bin insanın kanına girdi.
İlk tüfek Eruh’ta patladı
İran-Irak Savaşı’nın devam ettiği günlerde saniyeli fitil bu kez Eruh’ta ateşlendi. 1984 yılında ortaya PKK adlı bir terör örgütü çıkmış, Irak’taki gelişmelere paralel olarak Güneydoğu Anadolu bölgesini kan gölüne dönüştürmeye başlamıştı. Irak’ın kuzeyinde yaşayan Kürtlerin İran yanlısı davranışlar gösterdiği iddiasıyla Irak lideri Saddam Hüseyin, 1988 yılında halkına karşı kimyasal gaz kullanıyor ve bölgede beş bin kişilik ikinci büyük katliamı gerçekleştiriyordu...
1990 yılında koalisyon kuvvetleri, Kuveyt’i Irak’ın elinden almak ve Saddam rejimine son vermek amacıyla Körfez Harekâtı’nı başlattılar. Irak’ta 36’ncı paralelin kuzeyi, Irak ordusunun giremediği ama PKK’nın rahatlıkla at oynattığı bir bölge haline getirilmişti. Örgüt mensupları, Türkiye’ye karşı “vur-kaç”lar yaparak dere yataklarından geriye çekiliyordu.
“Adriyatik’ten Çin Seddine Büyük Türk Dünyası”
Türkiye’de olduğu kadar dünyada da gelişmeler hızlı cereyan ediyordu. 1990 sonlarında Sovyetler Birliği çatırdamış ve çözülmeye başlamıştı. Türkiye, çözülmeyi fırsat olarak görmüş, ABD’nin desteğini de alarak “Adriyatik’ten Çin Seddine Büyük Türk Dünyası” sloganıyla Asya içlerine ulaşmak istemişti. Bu irade Türkiye’nin imkânlarıyla örtüşmüyordu. Projenin kendilerine dönük bir tehdit olabileceği endişesini taşıyan Asya ülkeleri, “Şanghay Beşlisi” adıyla kendilerini tanıtarak ortaya çıktılar. Batı, Türkiye’ye verdiği desteği çekince Türkiye’nin “Türk cumhuriyetleri ile siyasi birlik kurma” olgusu gerçekleşmedi.
Kürt realitesi
Bu gelişmeler karşısında ülkeyi yönetenler tekrar iç meselelere döndüler. Teşhis koyduklarını zannederek “Kürt realitesi”nden bahsetmeye başladılar. Bu sloganla Türkiye’yi ayırımcılığa götürecek kapı aralanmış oluyordu. Oysa ülkenin, Kürt, Lâz, Arnavut, Çerkes Boşnak veya başka kurucu üye ve etnik gruplarla alıp veremediği yoktu. Konu, “terör konusu”ydu…
2003 yılında Saddam Hüseyin’i yok etme ve Baas rejimini çökertme amacıyla II. Körfez Savaşı başlatıldı. Savaşın sonunda Saddam yargılanarak idam edildi. Baas rejimi çökertildi.
Dost gerçeği (!)
Birbiri ardı sıra demeçler veren dostlarımız, dostluklarına yakışır şekilde (!) gözlerini Türkiye üzerine çevirdiler. 2004 yılında Kıbrıs’ta “Annan Planı”nı dayattılar. Referandum sonuçlarına itibar etmediler. Bu sefer 1915 olaylarını gündeme aldılar. Birçok parlamentodan Türkiye aleyhinde kararlar çıkmasını sağladılar. “Kürt realitesi” cepteydi ve acele etmeye gerek yoktu.
Kuzey Afrika sahillerinde başlayan bahar rüzgârları, Ortadoğu’da da esmeye başlamıştı. Diktatörler devriliyor, günahsız insanlardan hayatlarını kaybedenler oluyordu. Ağzı sulanan terör örgütü, gelişmeleri fırsata çevirme ve topraklarımızın bir bölümünü koparma hevesine kapılmıştı
Batılıların deyimiyle Yeni Osmanlıcılık.
Dışarıda siyasi birleşmeyi sağlayamayan Türkiye, bu kez de din olgusu ve Türk, Kürt, Lâz, Arap kardeşliği vurgusuyla “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” ni ortaya koymuştu Bu projeyle kendi içinde bütünleşme sağlamayı ve terör sorununu çözmeyi planlıyordu.
Sonuç olarak; terör belâsından çok çeken Türkiye’nin hayata geçirmek istediği kardeşlik projesinin;
* Şehitlerin, öldürülenlerin ve kayıp yakınlarının yürek acıları debreşmediği sürece,
* “Siyasî birlik oluşturma” projesine karşı çıkan Batı’nın, “Kardeşlerin bütünleşmesi”ni
tehdit olarak algılamadığı sürece,
* Batı, içerideki fanatikleri tahripkâr davranışlara itmediği ve kırılmalara neden olmadığı sürece kısa vadede tutabileceği değerlendirilebilir.
Uzun vadede neyin ne kadar gerçekleşeceğini ve projenin ne kadar ayakta kalacağını zaman gösterecektir…
YORUMLAR
- Bu habere henüz yorum yapılmamış. İlk yorum yapan siz olun.
YAZARA AİT DİĞER YAZILAR
- Eskihisar Kalesi
- Bandoyu susturmak
- Aynı Şarkı (!)
- Din İstismarı
- Telefon Aramaları
- Kopya Çekmek
- Sicili Kabarık Ülke
- Sicili Kabarık Ülke
- Sicili Kabarık Ülke
- Cumhuriyet Bayramı’na ait bir anım
- Geleceğimiz için…
- Osmanlı arşivinden Gazze
- Ehil olmayan ehliyetliler
- Tandır Başında
- Günümüzden geleceğe
- Mali operasyonu
- Geçmişe saygı, ecdâda vefa
- Uzun ince yol
- Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
- Ağlayalım mı gülelim mi?
- Gezi parkı
- Boş bulunmak
- Pîrî Reis
- Suriye çıbanı
- Bayram çerezi
- Yaz yangınları
- Keçeci mengenesi*
- Bayram çerezi
- Cumhuriyet Bayramı
- Memurlarda performans
YORUM EKLE