Darıca'da sadece gayrimüslimlerin ürettiği ürünler!

Darıca'nın tarihini harika bir kitap ile ele alan gazetemiz yazarlarından Araştırmacı-Yazar Mutlu Kerem Kolcuoğlu'nun 'Karye-i Darıca'dan Darıca ilçesine...' kitabında yer alan ilginç bilgileri sizlerle buluşturuyoruz.

DARICA'DA SADECE GAYRİMÜSLİMLERİN ÜRETTİĞİ ÜRÜNLER 

Osmanlı Imparatorluğu bünyesinde yaşayan zimmllere tanınan, dinsel toleransın bir benzeri, ticari ve sosyal hayatta da tanınmıştı. Gayrimüslimler, Müslüman cemaatle aynı ürünleri ekme, yetiştirme ve hasadını alma hakkına sahiptiler. Darıca üzüm bağlarında Rumlar tarafından çavuş, yapıncak, rusa (kırmızı üzüm), mor üzüm ve daha birçok üzüm çeşidi itinayla yetiştiriliyordu. Üzümden elde edilen mey (şarap) ve arak (rakı) üretme hakkına Müslümanlar sahip değillerken, gay-rimüslimlere bu hak tanınmıştı. Müslümanların bağ bozumu üzümlerden sadece pekmez, sirke, reçel benzeri üzüm türevi ürünler imal etmelerine izin verilirken, Darıca gayrimüslimleri Darıca bağları üzümlerinden ürettikleri mey ve arakı öncelikle Dersaadet'e gönderirken bu içkilerin büyük bir kısmı yurtdışına ihraç ediliyordu. Özellikle Avrupa'da 1870'li yıllarda üzüm bağlarında görülen Filoksera hastalığının yayılmasıyla bağlarının telef olduğu dönemlerde Darıca'dan şarap ihracatının yapıldığı ülkelerin başında Fransa ve İngiltere geliyordu. Osmanlı topraklarında alkollü içki üretimi değişik dönemlerde toplumsal sıkıntılara sebep olmuşsa da, kısıtlı bir dönem için yasaklanmış ve Osmanlı Imparatorluğu 1792 yılında yürürlüğe koyduğu "Zecriye Resumu Nizamı" ile gayrimüslimlerin ürettiği alkollü içkilerden vergi alınmasını yasaya bağlamıştı. 

Osmanlı topraklarında alkollü içki üretiminin yasaklandığı bir dönem olan 1565 yılında Maltepe, Kartal, Mengiri ve Darıca köylerinde yaşayan halkın bir kısmı, bağ bozumu zamanı hasat ettikleri üzümlerden turşu ve pekmez yapma yerine, bu üzümlerin şırasını çıkararak fıçılara depolamışlardı. Durumun farkına varan kolluk kuvvetleri durumu Üsküdar Kadısına bildirmiş ve yargı süreci sonunda fıçılardaki şıraların sirke yapılması, sirke olmaya müsait olmayanların dökülmesi Üsküdar kadısı tarafından hükme bağlanmıştı. 

1709 yılında Darıca zimmileri (Hristiyanları) Bursa'daki Sultan Mehmed Cami Şerifi ve Imareti Vakfı'na ait olan bağlardan elde ettikleri gelirden ödemekle mükellef oldukları ÖŞR vergisini şarap olarak ödemek istemeleri Vakıf Mütevelli Heyetinde hayret uyandırmış ve öşrün her yıl olduğu gibi üzüm olarak ödenmesi hususundaki Vakıf talebinin tekrarlanmasına rağmen Darıca zimmileri üzümlerin tamamını şarap yaptıklarını tahrir memuruna bildirmişlerdi. Kadıya intikal eden bu olay sonucunda Gekbuze Kadı naibi Danca Rumlarının öşr vergisini şarap olarak değil, üzüm olarak ödemelerini hükme bağladı. 

1806 yılında Darıca'dan Dersaadet'e gayrimüslimlerin yolladığı alkollü içkiden alınan zecriye vergisi 3000 akçe gibi önemli bir meblağı bulmuştu. Dönemin ticari hacmine göre bu rakamın bir lcarye (köy) için hatın sayılır bir meblağ olduğu kabul edilir. Darıca'da Osmanlı topraklarının genelinde gayrimüslimlerin, Müslümanlara alkollü içki satmaları yasak olmasına rağmen bu yasağın Osmanlı'nın hemen hemen her yerinde ve döneminde delindiği ve alkollü içki tüketiminin Darıcalı Müslümanlar arasında da görüldüğü bilinmektedir.

Analipsi Mahallesi'ndeki meşhur Çento'nun Meyhanesi özellikle cuma ve cumartesi akşamları dolar ve sabahlara kadar süren kadınlı erkekli eğlencelerde Kurtikoz oynayan Rum gençlere Darıcalı Müslüman halktan da iştirak edenler olurdu. Darıca Rum meyhaneleri sadece Rumların yaşadığı mahallelerde bulunurdu. İslam Mahallesi'nde açılmasına izin verilmemişti. Osmanlı topraklarında alkollü içki üretmenin ve satmanın sadece Hristiyan milletine tanınan bir muafiyet olduğunu bilen bir takım uyanık Müslümanlar alkollü içki üretiminin ve satımının nimetlerinden yararlanma yoluna gitmişlerdi. 1892 yılında Gekbuze Kazasında Mehmed Efendi ürettiği şarabı uşağı Hiristo namına yazdırmış, yine Gekbuze'de gazinoculuk yapan Mustafa Efendi, Filib adındaki bir zimminin üzerine çıkardığı alkollü içki teskeresiyle yakalanıncaya kadar işin yolunu bulmuştu. 

-Mühimme defteri nr. 5, sayfa 140, hüküm 326. 

ÇİROZ 

Darıca Rumları sahil kasabasında denizin nimetlerinden oldukça yararlanırlar. Gemicilik dışında balıkçılık Rumların en büyük geçim kaynaklarından biridir. Olta balıkçılığının dışında ağlarla da balık tutulur. Uskumru balığının Danca için önemi ise diğer balıklardan fazladır. Nisan ve Mayıs ayında tutulan uskumru balığı diğer dönemlere göre yağsız olduğundan kurutulmaya müsaittir. 

Yıkanan balıklar bir kabın içinde tuzlanarak 10-12 saat bekletilir. Sonrasında kafası koparılmadan içi temizlenen balıklar, içinde kan ve pıhtı kalıntısı kalmayacak şekilde yıkanır. Sonrasında hafif rüzgâr alan bir yere kuyruklarından asılarak kurutulmaya bırakılır. Kuruyan balıklar tozunun atılması için bir kez daha yıkanır. Hafif ateşte her iki tarafı tütsülenen uskumrular, soğuduktan sonra kuyruk tarafından tutularak yavaşça bir tülbentle vurulur ve kılçığı ve kabuğu ayrılarak atılır. Balığın parçaları son kez yıkanır ve kalan tozdan da arındırılır. Yenmeye hazır olan çiroz bazen zeytinyağının içinde limon veya sirke dökülerek servis edilir. Çiroz üretiminin yapıldığı Nisan ve Mayıs aylarında kadm çocuk herkes çiroz kurutur. Bu aylarda Darıca dışından da birçok kişi kasabaya amele olarak gelip çiroz üreticilerinin yanmda mevsimlik işçi olarak çalışır. Sahilde hasırlardan yapılan taraçalar uskumru kurutan balıkçılarla doludur. Rumların çirozları tüm Istanbul piyasasında ısrarla aranan bir mezedir. Özellikle Beyoğlu'ndaki Çiçek Pasajı'nda Darıca çirozu sesiyle satıcılar pazarı inletir. Dış satımı belli miktarda yapılan çiroz, içki masalarının olmazsa olmaz mezesidir. Özellikle Romanya, Yunanistan, Rusya ve Bulgaristan'a çiroz ihraç edilir. 19. yüzyılın sonunda Darıca'dan yapılan çiroz ihracatı 432.000 frankı buluyordu. Aynı tarihte yıllık yerel tüketim 100.000 kilogramdı. Türkler de bu işlemi Rumlardan öğrenmişlerdir. İslam Mahallesinde çiroz kurutan birçok Müslüman vardı. Darıcalı Çirozoğlu Hüseyin Efendi çirozculuktan öteri `Çirozoğlu' lakabını almıştı.